Blogger tarafından desteklenmektedir.

İMPARATORLUK BAŞKENTİ-BURSA


Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk başkenti ve Zeki Müren'in doğduğu yer olan Bursa'ya yaklaştığım her saniye tarih kokuları burnuma gelmeye başlıyordu. Zeki Müren şarkılarıyla geçirdiğim yolun nihayet sonuna gelmiştim. Eskişehir'in soğuk havasından çıkıp, Bursa'ya vardığımda karşılaştığım hava güneşli ve Eskişehir'in havasına nispeten daha dinamik bir enerji katmıştı bana. İlk durağım etrafına Osmanlı kokusu yayan, müthiş bir mimari eser olan, I. Bayezid tarafından yaptırılan ve yapımı 1399'da tamamlanan Ulu Cami'ydi. Camiye girmeden önce ilk olarak dikkatimi avlusunda bulunan şadırvanlar çekti. Tepelerinde mini kubbeler bulunan, görsel olarak estetik değer kazanmış bu şadırvanlar, çevresinde bulunan dev ağaçlarla daha da güzel bir görünüme bürünmüş. Mermerlerle döşenmiş büyük merdivenlerden çıkıp, ayakkabımı çıkardıktan sonra camiye girdim. Camiye adımımı atar atmaz devasa mimarinin büyüsü kapladı içimi. Duvarlara işlenmiş motifler göz alıcı güzellikteydi. Hemen girişte, sol tarafta bayanların giymesi için başörtüleri ve kıyafetler bulunuyor. Baş örtülerini takanlar namaz kılmaya veya dua etmek için kendileri için ayrılan alana geçiyorlardı.
Caminin büyülü havası içime işlemeye devam ederken, daha önce hiç rastlamadığım bir görüntüyle karşılaştım. Caminin orta kubbesinin altında bulunan havuzlu, on sekiz köşeli bir şadırvan çarptı gözüme. Şadırvanlar genelde cami dışında veya çevresinde bulunurlar. Ulu Cami'nin içinde, hem de tam ortasında bir şadırvan olması daha da bir güzellik katmış bu tarihi camiye. Bu şadırvanın bir de hikayesi varmış: Cami yapımı için arazi istimlak edilirken, şadırvanın bulunduğu yerdeki toprak parçasının sahibi olan bir kadın, arazisini satmak istemeyince elinden zorla alınmış. Ancak daha sonra, zorla alınan yerde namaz kılınmaz düşüncesine kapılarak o araziye şadırvan yapılmış. Şadırvanın 65 metrekareden ibaret olmasının, hikayenin doğruluğuna şüphe kattığı belirtiliyor.

Şadırvanda abdest alan insanlar, namaz kılmak için veya dua etmek için mihrabın olduğu bölüme doğru ilerliyorlardı. Ben de onlara eşlik ederek mihraba doğru yöneldim ve safıma geçerek bu tarihi ve büyüleyici camide namaz kılmanın ve dua etmenin manevi lezzetini tattım. Ulu Cami'nin kendisi gibi, mihrabı da görkemli bir görünüme sahip. Altın işlemeler, şahane motiflerle süslü olan bu mihrapta namaz kıldırmak her imamın hayali olsa gerek. Mihrabın hemen yanında bulunan kâinatı temsil eden minberin üzerine güneş sistemi kabartma bir fonla işlenmiş.

Dev sütunlardaki işlenmiş güzel motiflere dikkatli gözlerle bakarken, Kâbe kapısının örtüsünün asılı olduğu alana doğru ilerledim. Yavuz Sultan Selim, Kâbe'nin onarılması için Mekke'ye gitmiş. Bu sırada Kâbe'nin örtüsünü İstanbul'dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiş. Yavuz Sultan Selim, eski örtüyü ise Bursa'ya getirip, Ulu Cami'ye hediye etmiş, kendi elleriyle taşıyıp asmış. Örtüyü izlerken,
Kâbe Örtüsü
bir süre kendimi Mekke'de Kâbe'ye dokunacak kadar yakın hissettim. Namaz kılan, ellerini açıp dua eden insanları, Kuran okuyanları, benim gibi camiyi gezmeye gelen insanları geride bırakarak camiden dışarı çıktım. Dışarı çıkarken cami içinde bulunan yardım kasaları dikkatimi çekti. Gelen insanların bazıları bu kasaya para atıp, yardımda bulunuyorlardı. Ulu Cami'ye girip, müslüman çıkan insanlar olmuş. Bursa'ya gelip de, Ulu Cami'nin büyüsüne kapılmadan gitmemek gerekir. Cami çevresinde mini kütüphaneler yer alıyor. Bu kütüphanedeki kitaplar okuyucularına işaret eder gibi göz kırpıyorlardı.

Koza Han
İkinci durağım, Ulu Cami ile Orhan Cami arasında yer alan küçük küçük bacaları olan Koza Han'dı. II. Bayezid tarafından İstanbuldaki cami ve medresesine gelir getirmek amacıyla inşa ettirilen Koza Han, iki katlı ve içindeki dikdörtgen bir avlunun ortasında küçük bir mescit, altında ise bir şadırvan bulunuyor. Avludaki mescidin yanı sıra, dört bir yanında bulunan yüzyıllık ağaçların gölgesi altında çay bahçeleri ve insanların gelip dinlenebileceği mekanlar yer alıyor. Ben de biraz soluklanıp, çayımı içtikten sonra ipek dükkanlarını görmek için üst kata çıktım. Çıktığımda renkli renkli ipek kumaşları ve bu kumaşların yaydığı kokular sardı etrafımı. Bu kokuların yanında kafeslerde bulunan bülbüllerin sesleri yankılandı kulağımda. Üst katın neredeyse tamamında ipek dükkanları yer alıyor. Kumaşlarını satmak isteyen esnafların bazıları dükkanın önünde müşteri bekliyor, bazı esnaflarda içeride müşterileriyle ilgileniyorlardı. Bana göre bir şey olsa almayı düşünürdüm ama sadece kumaşları incelemekle yetinmek zorunda kaldım. Eskiden bu tarihi yapının içinde kozalar ipeğe dönüştürülüyormuş. Bu kozalardan elde edilen ipek kumaşlar, Bursa'nın tekstik merkezi olmasında ilk önemli rolü oynamış. İpek kumaşların yaydığı bu kokuyu ve bülbüllerin bitmek bilmeyen ötüşlerini geride bırakarak üçüncü durağım olan Tophane'ye gitmek için yola çıktım.

Zaman ilerledikçe karnım acıkmaya başlıyordu. Kendime yarım saatlik bir öğle paydosu verdim. Bursa'ya gelip de iskender kebabı yemeden dönmemem gerekirdi. Bakırcılar Çarşı'sı çıkışında Saray Piknik'te İskender Kebap'ın tadına baktım. Yemeğin lezzetini tam olarak tadabilmek için yerinde yemek gerekirdi. Gerçekten lezzetliydi. Bursa dışında yapılan iskender kebaplar lezzetli olsa da, Bursa'da yapılan kadar aynı lezzette olmuyordu. Bir porsiyon iskender kebabın 15,5 lira olan hesabını ödedikten ve damağıma yapışan bu lezzetin tadına vardıktan sonra sonunda tekrar yola koyuldum.

Kapalı Çarşı
İstanbul'un olduğu gibi Bursa'nın da Kapalı Çarşı'sı vardı. Modern bir şekilde restore edilmiş Kapalı Çarşı'da sağlı sollu kuyumcu dükkanları ve önlerinde bekleyen esnaflar yer alıyordu. Kapalı Çarşı'yı ilgiyle gözlemlemeye çalışırken dikkatimi çeken bir şey oldu: Bu kentte kadınların çoğu örtülüydü; ya çarşafları vardı ya da başörtüleri. Osmanlı'dan gelen gelenekler nedeniyle olsa gerek, genelde dinine uygun şekilde giyiniyorlar.

Üçüncü durağım olan Tophane Parkı'na doğru seyir halinde olduğum yol üzerinde tarihi surlar, yapılar, restore edilmiş tarihi evler, kebapçılar ve kestane dükkanları yer alıyor. Bir kısmı harap olmuş tarihi surlar ve yapılar âdeta tarihi yaşatıyor izleyenlere.

Osman Gazi
Her yerinden tarih fışkıran bu kenti izlemeye doyamadan Tophane'ye ulaştım. Kapıdan içeriye girerken Tophane Parkı'nın hemen yanında bulunan İlköğretim okulunun öğrencilerinin gürültülü sesleri ve konuşma yapan müdürün sesi duyuluyordu. Kapıdan içeri girince hemen sol tarafta İstiklal Savaşı şehitlerinin kabirleri yer alıyor. Bu kabirlerin başında Fatiha okuduktan sonra Tophane Parkı'nın içinde bulunan Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu olan Osman Gazi'nin türbesine girdim. Hemen girişte Osmanlı bayrağı karşıladı beni. 600 yıl hüküm sürmüş olan bir imparatorluğun kurucusu olan padişahın türbesine girince doğal olarak tarihi ve milli bir duyguya kapıldım. Sekiz köşesi olan ve üzeri kubbe ile örtülen türbenin tam ortasında Osman Gazi'nin büyük bir sandukası ve çevresinde akrabalarının olduğu büyük küçük sandukalar yer alıyor. Osman Gazi'nin sandukasının hemen tepesinde dev bir avize, baş tarafında beyaz bir sarık, solunda Osmanlı bayrağı, sağında ise Türk bayrağı flamaları bulunuyor. Türbenin duvarlarının motifleri ve işlenen desenler yine göz alıcı güzellikte. Sandukaların çevresinde bir tur attıktan sonra başta Osman Gazi olmak üzere hepsinin ruhuna Fatiha okuduktan sonra türbeden ayrıldım. 

Yine Tophane Parkı'nın içinde yer alan Osmanlı'nın kurucusu Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi'nin türbesineydi sıradaki ziyaretim. Orhan Gazi'nin türbesi de babasının türbesinin aynısı sayılırdı. Sadece duvarlardaki motifler ve sandukalardaki isimler farklıydı. Türbe hakkında bilgi veren broşürü okuyarak sandukaların etrafında bir tur attıktan sonra Orhan Gazi'ye ve akrabalarının da ruhuna Fatiha okuyarak türbe ziyaretimi sonlandırdım. 

Tophane ParkıTürbeden dışarı çıkınca altı katlı, 65 metre uzunluğunda ve 4.65 metre enindeki Bursa Saat Kulesi dikiliyordu karşımda. Tepesinde dört bir yana bakacak şekilde dört adet saat bulunacak şekilde planlanmış. Günümüzde elektronik saatlere sahip ve Bursa Belediyesi tarafından yangın gözetleme amacıyla da kullanılmaktadır.

Asırlık ağaçlar Tophane Parkı'nda da var. Ortada küçük bir havuz, etrafını saran masalar ve sandalyeler yer alıyor. Beş tane top aracı yan yana dizili şekilde sergileniyor aynı mekanın içerisinde. Hemen karşısında, Tophane Parkı'nın Bursa'ya kuşbakışı görüntüsüyle bakılabilecek bir köşesine geçtim. Burada çay veya benzeri türü içilebilecek mekanlarda, yudumlarınızı alırken Bursa şehrini kuş bakışı görünümde izleyebilirsiniz.

Ayrılık vaktim yaklaşıyordu. İskender kebabı tattıktan sonra sürekli ön yargıyla yaklaştığım kestane şekerinin de nihayet tadına varabildim. Bir kutusunu 5 liraya aldığım çikolata kaplı kestane şekerini tattığım zaman tüm ön yargılarım domino taşları gibi birer birer yıkılıverdi. İlk kez tattığım bu lezzetli kestane şekerini sevmiştim. 

Planladığım tüm yerleri ziyaret ettim ancak sadece bir yer kalmıştı: Zeki Müren'in yattığı Emir Sultan Mezarlığı. Vaktimin az olmasından ve yola çıkmam gerektiğinden ziyaretimi sonraki Bursa turuna bıraktım. 

Her şey istediğim gibi ve gezinin zevkini alabileceğim şekilde gerçekleşti. Ancak kısıtlı zaman ve Bursa'nın dehşet trafiği en büyük engel olarak çıktı karşıma. Türkiye'nin en kalabalık dördüncü şehri olan Bursa'da nüfus 2 milyonun üzerinde. Dolayısıyla Bursa'ya günübirlik yapılacak geziler şehri baştan başa gezmenize, tarihi ve eşsiz güzellikteki yerleri görebilmenize fırsat tanımayacaktır. Yola çıkmadan trafik sorununu da göz önüne alarak ve iki veya üç günlük yapılacak geziler Bursa'yı zaman sorunu olmadan gezmenize yardımcı olacaktır. Mart ayının sonlarında yaptığım bu küçük Bursa turunda hava güneşli ve güzeldi. Zaman zaman soğuk ve yağmurlu olsa da, bahar ve yaz ayları Bursa gezisi için en uygun zamanlardır. Tarihe ve Osmanlı'ya ilgisi olanların kesinlikte ziyaret etmesi gereken bir şehirdir Bursa. 

Arkamda güzel bir geziyi geride bıraktım ve yaşadığım manevi ve tarihi duyguları da yanıma alarak öğrencisi olduğum şehre, yani Eskişehir'e doğru yola koyuldum. Bursa'dan ayrılırken kulağımda Zeki Müren'in sesleri yankılanarak ayrıldım: "Elbet bir gün buluşacağız.

ELMA KENTİ-AMASYA


Amasya’nın Görkemli Kaya Mezarları


Merhaba arkadaşlar bugün sizlere Amasya’nın eteklerinde düz bir duvar gibi dikine uzanan kalker kayalara oyularak yapılmış olan mezarlardan bahsedeceğim. Hatuniye Mahallesi’nin dar sokaklarından ve tren yolunu geçerek çıkılan mezarların arasında, kayaya oyulmuş yollar ve merdivenler bulunmaktadır. Yeşilırmak Vadisi boyunca, irili ufaklı 21 mezar olduğu bilinmekle birlikte bunlardan sadece birkaç tanesi günümüze gelebilmiştir.

Amasya Kaya Mezarlarının içlerinden çok, arkalarına oyulmuş geçitler dikkat çekicidir. Bu bölgedeki büyük mezarlardan birinin yanında, nehre kadar uzandığına inanılan bir tünelin başlangıcı bulunmaktadır. Kalker kayalara oyularak yapılan bu mezarlar yapı ve büyüklükleri itibarıyla kente hakim bir noktadadırlar. .Amasya’da doğan ünlü coğrafyacı Strabon’un (M.Ö. 63-M.S. 5) verdiği bilgiye göre kaya mezarları Pontos krallarına aittir.

FERHAT&ŞİRİN

 Hüsrev - ü Şirin (Hüsrev ü Şirin) adlı İran öyküsünden alan eski bir Türk halk öyküsüdür.Firdevsi’nin Şahname(شاهنامه Shāh nāmah)’si başta olmak üzere bütün tarihi kaynaklarda geçmektedir. Gerek Hüsrev ü Şirin gerek Ferhad ile Şirin adıyla İran ve Türk Divan şairleri tarafından mesnevi biçiminde yazılmıştır. Hüsrev ve Şirin(خسرو و شيرين Khusraw o Shīrīn; 1177 - 1181): Sasani Hanedanı'nın I. Hüsrev ile Azerbaycan'da Berde kentinin hükümdarı Şirin arasında yaşanan aşkı anlatan bir şiir. İldenizliler hükûmdarı Cahanşah Pehlevan ve Kızıl Alslan ve Selçukluların son sultanı III. Tuğrul Bey'e övgü sözleri yazılmıştır.
Hüsrev - ü Şirin, ya da Ferhat ile Şirin adlarıyla İran'lı ve Türk divan şairlerince mesnevi biçiminde yazılmış olan bu halk öyküsü, Orta Asya, Azerbaycan, İran, Türkiye ve Balkanlar'da ülkelere ve yörelere göre bazı değişikliklere uğramış olarak yüzyıllardır anlatılmaktadır.
Anadolu'da geçen haliyle Ferhat İle Şirin'in Amasya ile ilintisi bulunmaktadır. Öykünün en eski Türkçe baskısı 1854 yılında, yeni harflerle de 1930 yılında yayımlanmıştır. Ferhat İle Şirin, bir Karagöz oyununa konu olmuş, şair Nazım Hikmet'in yorumlamasıyla, Devlet TiyatrolarıAnkara Sanat Tiyatrosu gibi topluluklarca sahnelenmiş, 1966 ve 1970 yıllarında iki kez sinema filmi olarak çekimi yapılmıştır.
AMASYA ELMASI

Misket elmasının bir özelliği olarak bir yıl meyve veren ağacın diğer yıl meyve verimi düşmektedir. Genellikle bir tarafı kırmızı, diğer tarafı sarı ile yeşilimsi bir renktedir. İnce bir kabuk yapısına ,hoş bir kokuya ve güzel bir tada sahiptir. Sert ve dayanıklıdır. Amasya elması ağaçlarının meyve verme süreleri iyi bakıldığında 10 ile 12 yıl arasında değişmektedir. Misket elmasını diğerlerinden ayırt etmek için ortadan kesildiğinde iç kısmında yıldız işaretini görebiliriz.Amasya elması genellikle yeşil kırmızı tonlarında olur.

TÜRKİYE'NİN KALBİNE YOLCULUK-ANKARA GÜZEL ANKARA

Cumhuriyet Müzesi (II. TBMM Binası ), Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da bilinmektedir.

I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının yetersiz olması ve gelişen Cumhuriyet Türkiye’si meclisinin ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeni ile bu bina bir takım değişiklikler geçirmiş, sonra da II. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 18 Ekim 1924 tarihinde hizmete açılmıştır.
HAMAM ÖNÜ

Bu gezimi Hamamönü Mahallesine adını veren Karacabey Hamamına gittikten sonra yazacaktım ama bekleyemedim. Yeniden düzenleme ile birlikte bu özel semtte  bulunan eski Ankara evleri restore edilmiş, Kurtuluş Savaşı yıllarında Mehmet Akif Ersoy’un ikamet ettiği Taceddin Dergâhı müzesi ile birlikte turizime kazandırılmış. Tarihi Hamamönü.
Hamamönü ilk internet sitelerinde görüdüğüm fotoğraflardan tanıdım. Yıllardır ara sıra gezmek için buraya gelirim. Bir anda farklı bir hava içerisinde bulurum
ANKARA KALESİ

Ankara Kalesi ile Çengelhan Rahmi Koç Müzesi karşı karşıya ye alıyor. Bir günlük gezi programına bu gezi noktalarını seçebilir, kaleden başlayan yolculuğunuzu, Çengelhan’da mükemmel bir akşam yemeği ile noktalandırabilirsiniz.
Ankara Kalesi’nin ana girişi olan Hisar Kapısı’nın sol burcunda göze çarpan tarihi Ankara Saat Kulesi’ni incelemeyi unutmayın.
Kitabesinde yazanlara göre Ankara’nın o dönemki valisi Sırrı Paşa tarafından Hacı Süleyman Refik Efendi gözetiminde yaptırılan yapı bir çana sahiptir. Çanın üzerinde 1884 yılında “Louis Edel” tarafından Strasbourg’da yapıldığı yazdığı için kulenin de orada yapıldığı düşünülmektedir. Kule 2007 yılında restore edilmiştir.

MEGA KENTLERİN YAŞAM ALANI-BOLU

Bolu ya günübirlik gittiğinizde Bolu da gezilecek yerler bolu da görülmesi gereken yerler hakkında bilgiler vereceğim. Bolu İstanbul arası 240 kilometre, Bolu Ankara arası 180 kilometredir. Bu iki büyük şehre yakınlığından dolayı hafta sonları günübirlik gidip rahatça gezilebileck ufak bir şehirdir. Bolu gezilecek yerler arasında Abant Gölü, Kartalkaya kayak merkezi, Gölcük, Yedi gölleri sayabiliriz. Bolu gezilecek yerler deyince ilk akla gelen yer Abant gölü oluyor. Bolu Abant arası yaklaşık olarak 40 kilometredir. İstanbul dan Abanta gitmek için Bolu ya gitmeden yol Abanta ayrılmaktadır. Abant gölü yemyeşil ağçlarla kaplı bir ormanın ortasında tam bir doğa harikasıdır. Abant gölü etrafında 5 yıldızlı lüks oteller bulunmaktadır. Bu otellerin gecelik konaklama ücretleri biraz yüksektir. Abant gölüne gitmeden bir çok küçük otel ve pansiyonda konaklama imkanı vardır. Abant çevresinde piknik yapılabilecek alanlar mevcuttur.
ABANT

Bolu gezilecek yerler arasında Yedigöller bölgesini mutlaka saymamız gerekir. İstanbul yedigöller arası 310 kilometredir. Yolun son bölümleri biraz bozuktur. Özellikle kış aylarında yedigöller ulaşımı biraz problemlidir diyebiliriz. Yedigöller birbirine yakın yedi farklı gölden oluşmaktadır. Bu göllerin isimleri Kurugöl, Büyükgöl, Deringöl, Sazlıgöl, Küçükgöl, Deringöl, Seringöl’dür. Ben Yedigöllere giderken bozuk yollardan dolayı çok sıkıntı yaşamıştım. Yedigöllere giden bir kaç arkadaşımda aynı problemden yakınmışlardı.
Yedigöller

Bolu gezilecek yerler arasında kış turizmine hitap eden bir yer olan Kartalkaya Bolu arası mesafe 38 kilometredir. Ancak yol biraz bozuktur. Kartalkaya son yıllarda Uludağdan sonra kayak yapmak isteyenler için güzel bir tercih oluşturmaktadır. Kartalkaya kayak merkezinde 3 farklı otel bulunmaktadır. Bu otellerde haftasonu konaklayarak İstanbul ve Ankaraya yakın olan Kartalkaya kayak merkezinde kayak yapmanın keyfini çıkartabilirsiniz.
Kartalkaya

Bin Tanrılı Şehir-Hattuşa

On iki Tanrı

Anadolu'ya geliş yönleri arasında, Kafkasya üzerinden, Çanakkale Boğazı'ndan ya da Karadeniz'den geldiklerine dair çeşitli görüşler öne sürülmüştür. En genel kabul gören görüş, Kafkasya üzerinden Anadolu'ya indikleri yönündedir.

Tarihteki ilk kralları Kuşşara kralı Pithana'dır. İlk yerleşim yerleri ise Kuşşara'dır. Pithana'nın oğluAnitta zamanında başkentleri Neşa (Kaniş) olmuştur. Anitta, Hatti krallığının başkenti olan Hattuş'u (Boğazköy), çok büyük hazineleri olduğunu tahmin ederek kuşatmış fakat şehirde herhangi bir şey bulamayınca kızarak şehri tamamen yakıp yıkmış ve ünlü lanetini savurmuştur “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün (Fırtına Tanrısı’nın) laneti üzerinde olsun.”

Daha sonra Anitta'nın soyundan gelen torunu Hattuşa'yı bu kez Hitit krallığının başkenti yapacak ve kendisine de Hattuşili adını verecektir. Hattuşa antik kalıntıları bugün UNESCO'nun Dünya Kültür Mirasları listesinde yer almaktadır.

Hititler yerli halkın ekonomik ve kültürel etkilerinden etkilenerek dil ve dinlerini benimsemiş ve ırklarını hatti ırkının içinde eritmişlerdir.

Hititler, Asurluların Anadolu’ dan çıkma zorunda kalmasıyla devlet idaresini ellerine almışlardır. Anadolu’nun yerli halkıyla kaynaşıp Hitit Devleti’ni kurmuşlardır. Bu devletin kurucusuLabarna‘dır. Başkenti ise Hattuşa’ dır. (Boğazköy)

Hitit Siyasi Tarihi
Kadeş Anlaşması

M.Ö. 1800 yılları, Anadolu tarihinin başlangıcı yerliaglutinant dil grubuna ait Hattiler ve Hint Avrupalı Hititler hakkında ilk bilgilerin edinildiği dönemdir. Bu çağ, Hitit kültürünün başlangıç ve gelişme aşamalarının kaynağıdır. M.Ö 2500-2000 yılları arasında Kuzey Kapadokya ve Orta Karadeniz bölgesinde gelişmiş kültürün temsilcisi Hattiler’ di. Şehir devletleri tarafından yönetilen bu bölgenin müstahkem şehirleri, kral mezarları, hazineleri, Hatti kültürünün simgeleridir. M.Ö 2000 yılları sonlarında büyük savaşlar sonucunda çıkan yangınlarla sona eren bu çağı, Asur Ticaret Kolonileri dönemi izler. Yazılı kaynaklardan Hititlerin, Anadolu’ya M.Ö. 3. binin son yıllarında, 2. binin başında küçük gruplar halinde, girmeye başladıkları ihtimali çıkmaktadır. Hititlerin Anadolu’ya kuzey Karadeniz üzerinden veya kuzeydoğudan, Kafkaslar üzerinden geldikleri ve Kızılırmak kavisinin kuzey kesimine yerleşmiş oldukları değerlendirilmektedir.

Birbirini izleyen akınlarla Orta Anadolu içlerine yayılan Hititler, zamanla etki alanlarını genişletmişler, Hattili Prenslerin arazilerine hakim olmuşlardır. Asur Ticaret Kolonilerinin geç evresinde (M.Ö 1800-1730) Kuşşara Kralı Pithana ve oğlu Anitta tarih sahnesine çıktılar. Onlar Hitit diline Naşili adını veren Kaniş/Neşa’yi zaptedip krallığın ilk merkezi yaptılar. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara kralı Anitta, Hattuş Kralı Pijusti’yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatmaktadır. “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün [[Fırtına Tanrısı]]’nın laneti üzerinde olsun.”

Hattuşa M.Ö. 17. yy.’ ın ikinci yarısında, Hitit Kralı I. Hattuşili tarafından başkent olarak seçilir. Eski Hitit Devleti’nin kurucusu I. Hattuşili Kızılırmak kavisi içindeki çekirdek ülkede birliği sağladıktan sonra, Kuzey Suriye ve Yukarı Fırat Bölgesi’nde [[Hurri Ülkesi]]ne karşı yönettiği akınlarla, kendisini izleyecek Hitit Krallarına bir Dünya devleti olma amacının işaretini veriyordu. Murşili istilalara güneyde devam ederek ve Suriye’deki şehir devletlerini devreden çıkartarak, Mezopotamya ticaret yollarını kontrol altına aldı. Halep ele geçirildi ve ordu Babil’e kadar ilerleyerek Hammurabi hanedanlığına son verdi.

Ancak, Murşili’nin Hantili tarafından öldürülmesi bir karışıklık dönemi getirir. Hantili idareyi ele aldıysa da o da öldürüldü. Hantili’den sonra tahta geçen Zidanta ve I. Huzziya’da Hantili ile aynı kaderi paylaşarak öldürüldüler.

Bu dönemde Hitit devleti, Torosların güneyindeki ülkeleri, Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni Krallığı’na kaptırdı.

Telipinu tahta geçince, saraydaki kan davalarını durdurmayı başardı. Önceki kralların uzak bölgelere yaptıkları seferleri durdurarak, Anadolu’yu kendi içinde tutarlı bir idari teşkilat altına almaya çalıştı. Bu amaçla eyalet sistemini kurdu. Telipinu fermanı olarak bilinen fermanı yayınlayarak, taht verasetini belli kurallara bağladı.

Geleneksel Hitit tarihi çağ ayrımına göre, Telipinu devrini Orta Krallık adı verilen dönem izler.

Aynı zamanda I. Tuthaliya Hititlerin amansız düşmanı Kaşkalar’ la da başetmek zorunda kalmıştır. Metinlerde Tuthaliya zamanında, Fırat’ın yukarı yatağında kalan bölgelere ve Kuzey Mezopotamya’da Hurrilere karşı yapılan askeri harekatlardan söz edilmektedir. Bu başarılarla I. Tuthaliya’nın Hatti ülkesinde krallığın gücünü yeniden sağladığı anlaşılmaktadır. Ancak I. Tuthaliya’nın hükümdarlık alanı genelde Anadolu ile sınırlı kalmıştır.

I. Şuppiluliuma tahta geçince, öncelikle Anadolu’ daki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır. Daha sonra Suriye ve Kuzey Mezopotamya’ nin bazı bölgelerini Hitit Krallığı’ na katmıştır. Kaşkalarla savaşmış, Ugarit Kralı II. Nigmedu ile bir anlaşma yapmıştır. Şuppiluliuma Mısır’ da Tutankhamon’ un ölümünden sonra çıkan çatışmaları fırsat bilmiş, Kargamış’ ı alarak Mitanni Krallığı’ na son vermiştir.

II.Murşili’nin, Anadolu’nun kuzeyindeki ve batısındaki seferleri, Hitit çekirdek ülkesinde vebanın hüküm sürdüğü ve giderek artan Asur etkisiyle Suriye’de huzursuzlukların yaşandığı bir döneme rastlamıştır.

Babası Murşili’nin ardından fazla zorluk çekmeden tahta geçen 11. Muvattalli, yirmi yıldan fazla ’’Büyük Kral’’ olarak hüküm sürmüştür. O’ nun küçük kardeşi Hattuşili, askeri birliklerin başı, saray memuru, kuzey sınırının sürekli huzursuz bölgelerinde ve Hattuşa’da Vali olarak Hükümdara birçok alanda hizmet vermiştir. Bu dönemde Muvattalli sarayını, Tanrı ve atalarının heykelleri ile birlikte Hattuşa’dan Tarhuntaşşa’ya taşımıştır. Muvattalli zamanında Orta Suriye’deki Amurrubölgesi nedeniyle, Hititler’in anlaşmazlığa düştüğü ülke Mısır’dı. Bu anlaşmazlık Kadeş Savaşı’ na yol açtı. (M.Ö. 1274)

Günümüzde Mısır’ daki Abydos, Luksor, Abu Simbel’in duvarları ve Ramsesseum’un pylonlarının üzerindeki kabartmalarda, Yakındoğu’nun geçmişindeki en ünlü savaşlardan biri olan Kadeş Savaşı’ nın tasviri görülmektedir. Kabartmalara II.Ramses’in Hitit Kralı II. Muvattalli’yi yenerek elde ettiği zaferin kutlandığı hiyeroglif metinler eşlik etmektedir. Firavun çok iyi hazırlanarak savaş alanında bizzat bulunmasına rağmen, savaşın asıl galibi Hititler olmuştur.Amurru yeniden Hitit yönetimi altına girmiş, ayrılıkçı yerel kral Benteşina ise Anadolu’ya sürülmüş, Kadeş Kalesi Hitit denetiminde kalmıştır.

Büyük Kral II. Muvattalli öldüğünde, eski bir kurala uyulmuş ve imparatorluğun en güçlü adamı olan kardeşi Hattuşili yerine, oğlu III. Murşili/Urhi-Teşup tahta geçmiştir. O, başkentiTarhuntaşşa’dan, yeniden Hattuşa’ya taşımıştır.

Bölgede II. Muvattalli döneminden ve Kadeş Savaşı’ ndan bu yana II. Ramses hüküm sürmekteydi. Hattuşili Asur ve Babil Hükümdarları ile olduğu gibi, II. Ramses ile de hükümdarlar arasındaki olağan ilişkilerini sürdürmüştür. I. Şuppiluliuma’ dan beri süregelen savaş durumunu sona erdirmiş ve Mısır ile barış antlaşmasını imzalamıştır. Antlaşma Hattuşa’ da ortaya çıkarılan ve günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan kil tabletten anlaşılmaktadır. Akadcayazılmıştır. Ayrıca Mısır-Karnak Ramesseum’ da da Mısır hiyeroglifi ile kaleme alınmış kopyaları görülmektedir. II. Ramses ile yapılan barış antlaşması, Hattuşili’ nin hükümdarlık döneminde ulaştığı bir zirvedir. Bu başarı kendisinin rakipleri Asur ve Babil ile Ege’ deki rakibi Ahhiyavakarşısındaki konumunu güçlendirmiştir.

Kurallara uygun olmaksızın tahta çıkmış olmasına rağmen, III.Hattuşili önemli politik başarılar ve uluslararası takdir kazanmıştı; ancak Hattuşa’da tahtına çıkacak kişi ile ilgili düzenlemeyi yapmak da kendisi için önemliydi. Önceden seçilen varisten vazgeçilmiş ve yerine Prens IV. Tuthaliyaseçilmişti. Tuthaliya tahta çıktıktan sonra, Tarhuntaşşa Kralı Kurunta ile antlaşma yapmış ve Tarhuntaşşa ülkesinin sınırları yeniden çizilmiştir. II. Muvattali’nin oğlu olarak hanedandan gelen Krala, imparatorluk hiyerarşisi içinde Karkamış Kralı ile aynı düzeyde yer verilmiştir.

Hitit İmparatorluğu’nun bilinen son hükümdarı IV. Tuthaliya’ nın oğlu II. Şuppiluliuma, başgösteren yiyecek sıkıntısıyla daha da gerginleşen duruma rağmen bazı askeri başarılar elde etmiştir. Hattuşa’da bugün Güneykale olarak adlandırılan kesimdeki bir yazıtta, II. Şuppiluliuma’ nın askeri birliklerinin Orta ve Güneybatı Anadolu’da başarıyla savaştığından, Tarhuntaşşa’ da da hükümdarın yeniden otorite kurduğundan söz edilir. Çivi yazılı belgeler de, Kargamış Kralı ve doğrudan Büyük Kral tarafından denetlenen Alaşiya (Kıbrıs) ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir.

Hitit İmparatorluğu’nun M.Ö. 1200’den kısa bir süre sonra yıkılma nedeni halen tam olarak anlaşılamamıştır. İmparatorluğun yıkılmasına çeşitli etkenlerin neden olduğu değerlendirilmektedir. Son büyük kralın hüküm sürdüğü dönemde, halk içinde huzursuzluklar ve Hitit aristokrasisinde giderek artan çatışmalar başgöstermiştir. Hitit Devletinin ayakta olduğu son yıllara tarihlenen yazılı kaynaklar, sefalet içinde olduğu belirtilen Anadolu’ya Suriye ve Mısır’dan büyük miktarlarda tahıl sevk edildiğini kanıtlamaktadır. Aynı zamanda Anadolu’daki huzursuzluklar ve Suriye üzerindeki Hitit etkisinin azalması da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında neden ya da sonuç olarak değerlendirilmektedir.

Hitit tarihi M.Ö. 1650-1450 eski krallık ve M.Ö. 1450-1200 Hitit İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hitit Devleti'nin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamyalı unsurlar kaybolarak, Anadolu'nun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır.

ALACAHÖYÜK


Alacahöyük'ün esas adı İmat Höyük'tür. Çevreye en yakın bilinen yerleşim birimi Alaca ilçesi olduğu içinAlaca adıyla anılır. Atatürk buraya kendi cebinden verdiği 500 Lirayla ilk kazıları başlatmış ve girişiminin sonucu dünyada yankı bulmuştur.
Alacahöyük’teki ilk kazılar, Osmanlı arkeolog Theodor Makridi tarafından 1907'de yapıldı. Buradaki kazılar 1935'ten sonra Dr. Hamit Zübeyir Koşay ve Remzi Oğuz Arık'ın başkanlığında yürütüldü. Bu kazılarda Bakır-Taş Çağından Osmanlı dönemine kadar gelen uzanan dönemlere ait buluntular ele geçti.
Alacahöyük’ün birinci kültür evresi olarak adlandırılan üst katlarında, Friglerden başlayarak Roma, Bizans, Anadolu çanak çömlek, özellikle içi boyalı toprak kaplar ve ayaklı meyvelikler göstermektedir. Bu katlarda ortaya çıkarılan silah ve kullanım eşyalarının çoğu taştandır.
Alacahöyük’te ele geçen buluntular, Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile 1941'de ziyarete açılan Alacahöyük Müzesi'nde sergilenmektedir. Alacahöyük ve Boğazköy'ü kapsayan alan 1988'de millî park ilan edilmiştir.
BOĞAZKÖY

MÖ II.bin başlarında, Yukarı Mezopotamya'daki Assur şehrinin zengin tüccarlarının Anadolu ile yoğun bir ticari ilişkiye girmiş olduklarını görüyoruz Orta Anadolu'nun geniş toprakları üzerinde kurulan küçük krallık veya beylikler, "Karum" adı verilen pazar yerleri ile son derece canlı birer ticaret merkezleriydiler. Asurlu tüccarlarla birlikte gelişen bir başka ve çok önemli olgu ise, MÖ II. bin de Anadolu'da bilinmeyen fakat Mezopotamya'da MÖ 3000 yılından beri kullanılan çivi yazısının Anadolu'ya gelişidir. Böylece Anadolu tarihi çağlara girmektedir. Kilden yapılmış tabletler üzerine yazılan mektuplardan, Assurlu tüccarların Anadolu'ya kumaş, koku ve kalay madeni getirerek yerli krallara ve halka sattıklarını, karşılığında altın, gümüş ve bazı tunç malzeme aldıklarını öğreniyoruz.

Koloni Çağı'nı izleyen Eski Hitit ( M.Ö. 18.yy.) ve Büyük Hitit Krallığı dönemleri sonunda, takriben 1200 yıllarında batıdan gelen ve Deniz Kavimleri diye adlandırılan toplulukların istilası ile Hitit İmparatorluğu son bulmuş ve Hititler yaşamlarına şehir beylikleri halinde devam etmişlerdir. Başkentleri:Hattuşaş

İZMİR'İN GÖLGESİNDE BÜYÜYEN BİR KENT ''MANİSA''

Manisa ilinin yamacında kurulduğu Spil Dağı 1969 yılında Milli Park olarak ilan edilmiştir. Manisa’dan 24 km. uzaklıkta olan Spil Dağı’nda jeolojik yapısından ötürü kanyon vadiler, inler, mağaralar, dolinler ve lapyalar gibi karstik oluşumlar bulunmaktadır.

Spil Dağı Milli Parkı Grek Mitolojisi ve tarihi yönünden de önem taşımaktadır. Sğil Dağı’na ismini veren Mitoloji tanrılarından Kronos’un karısı Kybele’dir. Nitekim Akpınar Mevkii’nde kaya üzerinde oturmuş bir rölyefi bulunmaktadır. Ayrıca Frigya Kralı Menos’un kızı Spilos bu dağa bırakılmış ve orada vahşi hayvanlar tarafından büyütülmüştür. Bundan ötürü de dağa Spilos ismi verilmiştir.



Lidya Kralı Tantalos burada bir kale yaptırmış, kalenin bitmesi şerefine verdiği ziyafette oğlu Pelops'u doğrayıp tanrılara adak olarak sunmuş bu nedenle de tanrılar tarafından cezalandırılmıştır. Spilos Dağı’nın eteğinde “Ağlayan Kaya” olarak nitelenen kaya ise mitolojiye göre; Niobe’nin 7 kız, 7 erkek çocuğunun, Leto’nun oğlu Apollon ve kızı Artemis tarafından öldürülmesinden sonra çocuklarının arkasından ağlayan Niobe’yi göstermektedir.

Spil Dağı’nın jeomorfolojik yapısı dağcılık, tracking ve atıcılık sporlarına uygundur. Ataalanı mevkiinde ise kamp kurulmakta ve günübirlik dinlenme yeri olarak kullanılmaktadır.

Milli Parkın Dulkadın Mevkii’nde bulunan mağaralar eskiden yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Burada ele geçen bazı buluntular Manisa Müzesinde sergilenmektedir.

Manisa gelince tarzanın yaşadığı yer olarak söylenen oranlık alana gelmemek olmaz :)

MANİSADA GEZİLECEK YERLER

1.MURADİYE CAMİ Manisa'da bir cami. Sultaniye semtinde bulunur. III. Murat adına bir külliye olarak 1583-1585 yıllarında yapılmış camii Mimar Sinan tasarlamıştır. İki minaresi vardır. Klasik Osmanlı mimarisindekesme taştan yapılmış camideçiniler bulunmaktadır. Yanında medrese ve imarethane de bulunur. Sıbyanı ise yıkılmıştır.

2.SARUHAN HAMAMI
Anadolunun Moğol istilasına uğradığı ve Türkiye Selçuklu Devletinin zayıflamaya maruz kaldığu yıllarda,sayısız Türkmen gurupları,Batı Anadolu Bölgesine gelerek,bu bölgedeki bizans şehir ve kasabalarını ele geçirmeye başladılar.

gurupları,Batı Anadolu Bölgesine gelerek,bu bölgedeki bizans şehir ve kasabalarını ele geçirmeye başladılar.

Saruhan Beyin’de 1302 tarihinde Manisa şehrini abluka altına alması ve kıyı ucunda faaliyetlerini artırması üzerine,Bizans imparatoru 2.Andronikos,Batı Anadoluya oğlu Mihaili gönderdi.Bu prens katalan kuvvetlerinin desteğiyle Manisa’ya kadar geldiysede ,Saruhan Bey kuvvetlerine karşı duramayacağını anlayınca kaleyi sağlamlaştırıp sahile çekildi.

Katalanların bölgeyi terk etmelerinden sonra,Manisa’ya karşı hücumlarını artıran Saruhan Bey 1308 yılına kadar civar kasaba ve köyleri ele geçirdikten sonra,nihayet 1313 te Tüklerin leşkeriş İli dedikleri Manisa’yı fethetti.Manisa’nın fethine kardeşi Çuğa Bey ve Ali Paşa da katılmıştı.

Manisa’nın fethiyle burasını kendisine merkez yapan Saruhan Bey,kardeşi Çuğa Bey’e Demirci ve bölgesini,diğer kardeşi Ali Paşa’ya Nif’in (Mustafakemalpaşa) idaresini vermiştir.Bundan sonra hudutlarını Ege Denizi sahiline kadar genişleten Saruhan Bey denizciliğe de başladı.Donanma kurdu.(Bkz.Türklerde denizcilik)

Saruhan Bey Bizans İmparatoru lll.Andronikos’un 1341 de ölümü üzerine Gelibolu’ya çıkarma yaptı.Geliboludan çok ganimet aldı.(Saruhan Bey’in Türbesi Sultan Camii kıblesinde ki park içerisindedir.)

Saruhan Bey 1345 de vefat edince beyliğin başına oğlu Fahrettin İlyas Bey geçti.Saruhanoğullarının üçüncü beyi Muzafferüddin İshak Beydir.(Türbesi Ulu Cami yanındaki türbededir.)

İshak Bey Manisa’da imar faaliyetlerinde bulunup Ulu Cami yanında Medrese,Koyunköprüsü,Ç aprazlar Mahallesinde birer çeşme ve iki hamam (çukurhamamı ve Gülgün Hatun (eşi adına) yaptırmıştır.

Ishak Bey zamanında Mevleviliğin itibari bir hayli artmıştır.Ishak Bey zamanında yeni komşuları Osmanlılarla dostane siyaset takip ettiler.

Ishak Beyi. 1379 yılında ölümü üzerine yerine oğlu Hızır Şah Saruhanoğullarının başına geçmiştir.Hızır Şah Yıldırım Bayezid’in Alaşehir’i alması üzerine onu karşılayarak tabiiyyetini arzetti ve ülkesini Sulh yolu ile Osmanlılara bıraktı.1390.

Osmanlı Sultanı l.Beyazıd Han 1390 da Manisa’yı alıp şehzade sancağı yaptı.

Saruhanoğlu Orhan Bey 1402 Ankara savaşında Timur Hanın safında yer aldı.Saruhanlı askerleri Osmanlı ordusundan ayrılıp,Orhan Beyin yanına gittiler.

Saruhan Beyliği 1402 de tekrar kuruldu.Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmet 1410 da kardeşini ve müttefiklerini yenince Saruhanoğlu toprakları Osmanlı hakimiyetine tekrar geçip 1410 da beylik yıkıldı.Orhan Bey’in 1412 de ölümüyle de Saruhanlu beyliği tamamen ortadan kalktı.

Saruhanoğulları hüküm sürdükleri topraklarda birçok imar faaliyetlerinde bulundular.

Beylik zamanında Manisa süratle Müslüman Tüklerle dolmuş ve şehrin çehresi değişmiştir.

Saruhanoğlu beyleri Manisa ve yöresinde,camiler,medreseler,köprüler,han ve hamamlar yaptılar.Bunlardan gediz köprüsü,Ulu Cami ve bitişiğindeki İshak Çelebi Medresesi ve Mevlevihane ve Medresesi,Çukur ve Gülgün hatun Hamamı belli başlı olanlarıdır.

Bilhassa İshak Bey büyük ölçüde bayındırlık faaliyetlerinde bulunarak ülkesinin her tarafında cami,medrese,hamam ve köprü gibi bir çok eser yaptırmıştır.

Hızır Şah’ta babası gibi çok hayır kurumları yaptırmış ve VAKIFLAR ihdas etmiştir.Hızır Şah’ın Adola’da camii,medrese,imaret ve hamamı,Alaşehir’in Kemaliye köyünde Hızır Paşa Camii ile bir hamamı ve Manisa’da Çinar Zaviyesi yaptırdığı bilinmektedir.

Yine bu devrede Demirci’de bir cami yaptırmış ve bir hamamıda bu camiye vakfetmiştir.(1413)

Saruhanlılardan Budak Paşa oğlu Begce Bey’de Gördes’te bir cami ve hamam yaptırmıştır.

Saruhanoğulları devirlerinde,latin harfleriyle gümüş sikke kestirmişlerdir.

Yazılan eserlerle de Türkçe’ye büyük hizmet etmişlerdir.

İslam'da vakfın gayesi Allah'ın rızasını kazanmaktır. Malını vakfeden Müslümanlar, bidayetten beri hep bu maksadı gütmüşler ve vakfiyelerinde bunu açık bir şekilde belirtmişlerdir.

Halbuki, diğer dinlerde, yapılan hayrattan, her seferinde uhrevî mükâfaat düşünülmemiş, dünyevî maksad, re'fet (acıma) hissi, insaniyet fikri de ön plana alınmıştır.

Müslümanlıkta ise "takarrüb ilallah" tabirinden vecizeleştirilen "Allah'a yaklaşmak, O'nun rızasını aramak" gayesi esas alınmış ve bu, İslamî manadaki vakfın sıhhat şartlarından biri addedilmiştir.

3.MANİSA AĞLAYAN KAYA:
Rivayete göre her perşembe aksşamı kayadan içinden sular germeye başlamış.Bu olay yöre halkı tarafından bu şekilde adlandırılmış.

Manisa ege bölgesinden izmirin gölgesinde kalmıs bir kent yöre halkının bilinçlenmesi turizm açısından fayda sağlayacktır.
Hoşçakalın :)

Pamukkale: Ege’nin Beyaz Masalı

Denizli dendiğinde meşhur horozundan sonra, hatta belki de önce akla ilk bembeyaz ve pamuk gibi olan ‘Pamukkkale Travertenleri’ gelir. Şehrin en renkli ve en tarih kokan ilçesidir.
 Pamukkale Tüm yıl boyunca yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaretçi akınına uğrar ılıman bir iklime sahip olan bu şirinlik muskası ilçe. Ege Bölgesi’nin turizm cennetlerinden biri olan Pamukkale, bir masalın ete kemiğe bürünmüş hali gibidir sanki.
Pamukkale Travertenleri
Gezdikçe bambaşka güzellikler keşfedeceksiniz Pamukkale’de; gürül gürül akan şelaleler, yüzyıllara meydan okuyan antik kentler, travertenler birbirinden renkli ve eğlenceli bir yolculuğa çıkaracak sizleri.  Denizli’ye 19 kilometre mesafede olan Pamukkale, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alır. Tabii ki en çok dikkatinizi çeken kar gibi bembeyaz, pamuk gibi, bulut gibi görünen travertenler olacak. Özenerek yaratılan bu doğa harikasını izlemeye ve fotoğrafını çekmeye doyamayacaksınız.


Pamukkale Gezilecek Yerler

Pamukkale Travertenleri: Denizli Pamukkale’ye geldiyseniz zaten Pamukkale Traverterleri’ni görmek için gelmişsinizdir. Yani buraya gelip, önce birkaç şelale gezeyim, aman hemen antik kentlere gideyim diyen olmamıştır herhalde. Menderes Nehri’nde yer alan travertenler, su kaynaklarının içindeki karbondioksitin uçması ve su içerisindeki kalkerin çökmesi ile kristalleşmiş bir alandır. Güzelliği, albenisi ve harikulade atmosferi tescillenmiş olan Pamukkale Travertenleri, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alır. Gezi boyunca fotoğraf makinenizi yanınızdan ayırmayı unutmayın.
Yeşildere Şellalesi

Yeşildere Şelalesi: Bölgenin nefes alma alanlarından biridir enfes bir görüntüye sahip olan Yeşildere Şelalesi. Şelale 55 metre yüksekliğe sahip. Şelale suları yukarıdan dökülürken büyüleyici bir görüntü olur adeta. Buraya kadar gelmişken; şelale kenarındaki tesislerde alabalık yemeden dönmeyin.

St. Philippe Martyrion Kilisesi: Pamukkale Bölgesi’ndeki en önemli ve en eski kalıntılardan biridir yüzyıllara meydan okuyan St. Philippe Martyrion Kilisesi. ‘St. Philippe’ Hz. İsa’nın 12 havarisinden birinin ismidir. Tahmini M.S. 80 yılında Hristiyanlığı yaymak için bölgeye gelen St. Philippe, amacına ulaşamadan öldürülmüştür. Yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaretçi akınına uğrayan kiliseyi de Aziz Philippe’in anısına Martyrion’un inşa edildiği tahmin edilmektedir. Hierapolis’in en dikkat çeken yapılarından biri olan St. Philippe Martyrion Kilisesi, tarihin tozlu sayfalarını aralamanıza yardımcı olacak.
Hierapolis Antik Kenti: Bergama Kralı 2. Eumenus tarafından kurulan ve UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Hierapolis Antik Kenti, bölgede en sık ziyaretçi alan yerlerin başında gelir. Yüzyıllara meydan okuyan bu antik kent ismini Amasonlar Kraliçesi Hiera’dan almıştır.
Laodikya Antik Kenti: Pamukkale’de yer alan Laodikya Antik Kenti’nin 2300 yıl öncesinde kurulduğu tahmin edilmektedir. Yapılan kazılar sonucu antik kentin; geçmişte finans ve ticaret merkezi konumunda olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca tekstil alanında da büyük başarılar yakalamış Laodikya Antik Kenti.
Mağaralar ve Göller: Denizli Pamukkale sadece tarihi değerleri ile değil, doğal güzellikleri ile de bir yıldız gibi parlıyor. Bölgede en dikkat çeken ve mutlaka görmenizi önerdiğimiz yerlerden bazıları; Acıgöl, Kartal Gölü, Kaklık Mağarası ve Keloğlan Mağarası’dır.

Pamukkale’de Yapılacak Şeyler

Yamaç Paraşütü: Özellikle son yıllarda yamaç paraşütü konusunda adından sıkça söz ettirir oldu Pamukkale ve çevresi. Bu nefes kesen coğrafyanın güzelliklerini tepeden izlemek istiyorsanız mutlaka yamaç paraşütü yapmalısınız. Çökelez Dağı – Honoz Dağı ve Serinhisar ilçesi bu renkli spor için elverişli parkurlara ev sahipliği yapar.
Jeep Safari: Tatilinize renk, eğlence ve adrenalin katmak istiyorsanız jeep safari turları iyi bir seçenek olabilir. Denizli, Pamukkale ve çevresinde birçok parkur var bu tur sayesinde keşfedebileceğiniz. En sık tercih edilen parkurlar ise; Güney Şelalesi, Kartal Gölü ve Çamlık – Afrodisias.
Su Sörfü: Pamukkale’de alternatif spor arayanlar için su sörfü güzel bir seçenek. Kartal Gölü, Adı Güzel Barajı ve Işıklı Gölü Su ‘su sörfü’ için en elverişli parkurlar arasında gelir.

Dağ Yürüyüşü: Muhteşem güzelliklere sahip bu coğrafyada yapabileceğiniz renkli aktivitelerden biri de dağ yürüyüşüdür. Beşparmak Dağı, Honaz Dağı ve Babadağ dağ yürüyüşü yapabileceğiniz parkurların başında geliyor.
Bisiklet Turu: Derdinizi, kederinizi unutmak, doğa ile iç içe olmak,  rüzgarı saçlarınızın arasında hissetmek ve huzur bulmak istiyorsanız bisiklet turu güzel bir aktivite olabilir. Pamukkale Örenyeri, Sarayköy, Köprübaşı, Korucuk Kavşağı ve Pamukkale kasabası bisiklet turu için elverişli parkurlar sunuyor ziyaretçilere.

Pamukkale Ne Yenir? Ne İçilir?

Denizli Pamukkale’de Ege mutfağının en güzel örneklerini tadabileceğiniz birbirinden güzel restoranlar, kafeler ve meyhaneler mevcuttur. Bölge de özellikle mantarla yapılmış yemekler leziz yemekler dikkat çeker. Mantarlı saç kavurma ve mantar çorbası en çok tercih edilen çeşitler arasında gelir.
Pamukkale yöresel ve en sevilen tatlarından bazıları; güveçte mantar, kuzu kapama, Buldan kapaması, top tarhana çorbası, keşkek, ayran ufaklaması, un çorbası, Denizli mantısı ve yoğurtlu patlıcan gömmesidir.

KARADENİZ'DE BİR LAZ VEGAS

SINIRIN DİĞER UCUNDA BİR ŞEHİR  ''BATUM''


Batum, yemyeşil dağlar ile kilometrelerce uzayıp giden bir kumsal arasındaki geniş bir düzlükte kurulmuş bir şehir. Gürcistan özerk bölgelerinden Acara Cumhuriyeti’nin başkenti olan Batum, şahane doğasıyla dağ ve denizi buluşturan güzel bir şehir. Gürcistan’ın birçok şehrinden daha kısa bir tarihi olmasına rağmen, çekiciliği, mimarisi, huzurlu atmosferi, iyi restoranları ve gece hayatı ile Batum, dikkatleri üzerine çekiyor.
Ilıman bir iklime sahip Batum, tarihi boyunca hep bir tatil bölgesi olmuş. Çarlık döneminde Rus generallerinin yazlık villalarına ev sahipliği yapmış. Sovyetler döneminde yine bu ilgi devam etmiş. Bizim Karadeniz sahil şeridinden çok farklı olarak geniş düzlüklere ve upuzun plajlara sahip Batum, deniz turizmi için de bölgenin ilgi merkezi durumda. Türkiye sınırına yakınlığı, pasaport bile gerektirmeyen vizesiz ülkeler arasında yer alması nedeniyle Türkiye’den son yıllarda artan bir şekilde ilgi görüyor.
Batum Sevgi Park


Batum Hakkında Bilgiler

Batum, 1564′te Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlılar tarafından fethedilerek, 314 yıl süreyle Lazistan Sancağının merkezi oldu. 1877-1878 yılları arasında süren Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle Rusya’nın işgaline uğradı. Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile şehir Rusya’ya bırakıldı. I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’nın bölgeden çekilmesiyle şehir Brest-Litovsk Antlaşması uyarınca tekrar Osmanlı Devleti’ne geri verildi ve bağımsız bir sancak oldu. Mondros Mütarekesi sonrasında ise önce İngilizlere, sonra Gürcistan’a bırakıldı. Batum, 1918 yılında kurulan Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti sınırları içinde kaldı. Şehir 16 Temmuz 1921′de kurulan Acara Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin yönetim merkezi oldu.
Batum’un gelişmesi 19. yüzyılı buluyor. Azerbaycan’ın Bak, şehrinden Batum limanına kadar uzayan demiryolu, o dönemde dünya petrolünün beşte birini sağlıyordu. Nobel ödülü ile bildiğimiz İsveçli Alfred Nobel’in kardeşiLudwig Nobel tarafından yapılan petrol boru hattı ve rafineri ile birlikte, serbest liman özelliği kazanan Batum, Avrupa ve Asya arasında köprü olması özelliği ile hızla büyümeye başlamış.  2004 yılında şehir bir plan dahilinde yeniden yapılandırılıp, restorasyon çalışmalarına hız verilmiş.
Buradaki inşaatların çoğunu Türk şirketleri yapıyor. Şehrin merkezinde büyük uluslararası otel zincirlerinin kumarhanesi olan dev otellerine, yenilerinin eklenmesi ile yakın gelecekte bölgenin Las Vegas’ı olmayı hedefliyor. Pırıl pırıl, iyi organize edilmiş ve tam da bir sayfiye şehri havası sergileyen Batum, restorasyon çalışmaları ile yakın gelecekte yepyeni ve cezbeden bir yüze sahip olacağı kesin gibi görünüyor.

Batum Ulaşım Rehberi

Batum şehir merkezindeki birçok gezilecek ve görülecek yerlere yürüyerek ulaşmak mümkün. Şehir içerisinde çalışan dolmuşlar (halk arasında marshutka/0.5 Lari) ulaşım için uygun.


#8 Numaralı Otobüs Gidiş: Batum – Tabidze str. – Leonidze str. – Javakhishvili str. – Chavchavadze str. – Tsereteli str. – Maiakovski str. – Gogoli str. – Tamar Mepe ave. – Makhinjauri (Railway Station). Dönüş: Makhinjauri (Railway Station) – Tamar Mepe ave. – Gogoli str. – Maiakovski str. – Bako str. – Chavchavadze str. – Javakhishvili str. – Leonidze str. – Batum

#10 Numaralı Otobüs Gidiş: Batumi International Airport – Kachinski str. – Khimshiashvili str – Rustaveli Av. – Gogebashvili str. – Tamar Mepe ave. – Makhinjauri (Railway Station). Dönüş: Aynı rota üzerinden.

#13 Numaralı Otobüs Gidiş: Chavchavadze str. (Tbilisi square) – Bako str. – Tamar Mepe ave. – Makhinjauri (Railway Station) – Chakvi – Buknari; Dönüş: Aynı rota üzerinden.

#15 Numaralı Otobüs Gidiş: Zeda ghele – Varshanidze str. – Gen. A. Abashidze Av. – Orbeliani str. – Khimshiashvili str. – Bagrationi str. – Melikishvili str. – Rustaveli Av. – Gogebashvili str. – Shavsheti str. – Maiakovski str. – Gogoli str. – Tamar Mepe ave. – Makhinajauri (Railway Station) – Green cape (Agricultural University) – Sakhalvasho; Dönüş: Aynı rota üzerinden.

#16 Numaralı Otobüs Gidiş: Maiakovski str. – Tsereteli str. – Chavchavadze str. – Abuseridze str. – Angisa (Children’s hospital) – Akhalsofeli – Gonio – Kvariati – Sarpi (Sarp Sınır Kapısı)

Batum Gezilecek Yerler

Deniz kıyısında kurulmuş olan Batum, bir liman kenti özellikleri taşıyan şehir. Büyük turistik gemilerin de durak noktası olması nedeniyle her yıl çok sayıda turist ağırlayan Batum’un gezilecek yerlerinin bir çoğuna yürüyerek ulaşmak mümkün.
Batum Bulvarı, şehir merkezindeki plaja paralel uzanan 7 km uzunluğunda palmiyelerle süslü bulvar; kafeleri, çeşmeleri, heykelleri ve park alanları ile dikkat çekiyor.
Piazza Meydanı (Piazza Square), Batum’un en güzel yerlerinden biri olan meydan Avrupa şehirlerinin meydanlarını anımsatıyor.
Tiyatro Meydanı, Altın renkli Poseidon Heykeli ile şehrin renkli meydanlarından biri olan Tiyatro Meydanı ise görülmeye değer.
Batum Avrupa Meydanı

Old Batumi Gezilecek Yerler

Şehrin eski bölgesi olarak bilinen Liman bölgesi ve çevresinde bulunan bazı eski ve yeni eserler, Batum’da gezilecek yerlerin arasında yer alıyor. İzmir Konak Saat Kulesi’nin bir kopyası olan Chacha Tower, 21 metre yüksekliğindeki Batum Feneri, Ali Nino Heykeli olarak bilinen Aşk Heykeli, 55 metre yüksekliğinde 250 kişilik büyük dönme dolap Ferris Wheel, 130 metre uzunluğundaki Alfabe Kulesi görülebilir.

Batum Yapılacak Şeyler

Virgin Mary Kilisesi (Cathedral Church of Virgin Mary), 19. yüzyılda inşa edilmiş, Batum’un en büyük ana kilisesi oldukça görkemli ve güzel bir yapı.
Ermeni Apostolik Kilisesi, 1873’te ahşaptan yapılmış kilise kilise, 1880’de Avusturyalı mimarlarca yeniden yapılmış.
St Nickolas Church, Piazza Meydanının hemen karşısında yer alıyor. Batum en güzel yapılarından birisi.
Orta Camii, Batum’da ayakta kalan tek camidir. 1880 yıllarında diğer 2 cami arasında yapıldığından Orta Camii olarak adlandırılmış.
Batum Botanik Bahçesi, Batum merkeze 9 km uzaklıkta, Karadeniz’in kıyısında Mtsvane Kontskhi bölgesinde yer alıyor. Dünyanın en büyük botanik parkları arasında yer alan botanik bahçesini gezmek en az 1,5 saat sürüyor.
Batum Botanik Parkı


Batum Akvaryum, 2000 metrekare üzerine kurulu, mimarisi Karadeniz’in çakıl taşlarından esinlenerek hayata geçirilmiş, hem karadan hem denizden görülebilen akvaryumda çeşitli akvaryumlar ve hayvanat bahçesi bulunuyor.
Sputnik Tepesi, Şehrin en yüksek noktalarından biri olan Sputnik Tepesi, gün batımı ve sonrasında Batum gecelerine şahit olmak için güzel bir yer.
Danseden Çeşme, Ardagani Gölü üzerinde,  her gün düzenlenen, klasik müzik eşliğinde su dansı gösterileri.
Apsaros Kalesi, Roma döneminde yapılmış kale denizle nerdeyse sıfır noktasında kurulmuş. Roma, Arap, Osmanlı ve Rus hâkimiyetine geçmiş. Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Matthias’ın anıt mezarı ile bir Osmanlı hamamı kalede görebilecekleriniz arasında. Kalenin bahçesinde bir de Osmanlı mezarlığı bulunuyor.
Gonio, küçük bir sahil kasabası. Sarp Sınır Kapısından başlayıp kmlerce uzayan Gonio Plajları deniz sevdalılarını ağırlıyor.
Kobuleti, Uzun ve temiz kumsalı olan turistik bir kasaba Batum merkeze 25 km uzaklıkta yer alıyor
Kvariati, Plajlerı nediyle tercih edilebilecek Batum’a yakın diğer bir kasaba.

Batum Yemekleri

Et ve hamur ürünlerinin sıkça tercih edildiği Batum mutfağında, Karadeniz pidesine benzeyen bol hamurlu ve peynirli üzerinde az pişmiş yumurta olan haçapuri, Yumurta büyüklüğünde etli ve sebzeli yapıla kocaman mantı hınkal, içerisinde kuşbaşı et olan pirinçli şehriye çorbasına benzer harço çorbası, inek sütünden yapılan tuzsuz sulguni peyniri tadılması gereken şeylerin başında geliyor. Kuzu şaşlık, salataları ve mezeleriyle damak tadına düşkün olanları mutlu edecek kadar çeşitli ve lezzetli. Armut suyu ve aklınıza gelebilecek farklı meyva sularından yapılmış rengarenk gazozları içecekler arasında tadılması gerekenler. Kırmızı muhteşem şarapları ise nefis.

Gürcüler yeme içmeye oldukça düşkünler. Sofra’ya Gürcüce ‘supra’ adı veriliyor. Kalabalık olarak yemek yemeyi seven Gürcüler, sofra kültürü ve adabı konusunda çok hassaslar. Her sofranın en güzel konuşanı sofranın “Tamada”sı oluyor ve sofranın yöneticisi olarak geleneklerin uygulanmasından sorumlu oluyor. Tamada’nın konuştuğu sofrada herkes susup onu dinlemek zorunda. Kaldırılan her kadeh mutlaka bir şeyler söylenip içiliyor. Bazen kadehle kaldırıldığında herkes sofrada ayağa kalkıp her biri tek tek bir şeyler söyledikten sonra şaraplar içiliyor.
Gürcü mutfağını tanımak için şehrin en meşhur restoranı Lazuri, yerel yemeklerin hazırlandığı Gorki Caddesi’ndeki restoranlar denenebilir. Abhaz mutfağını keşfetmek isteyenler Era Caddesi’ndeki Sazandari’ye uğranabilir.

Batum Otelleri

Batum otel konusunda biraz sıkıntılı denebilir. 5 yıldızlı Batum otelleri olarak Sheraton Batumi HotelIntourist Palace Hotel ve Radisson Blu Hotel Batumi öne çıkıyor. Bunların dışında çok sayıda başka yıldızlı otellerde bulunuyor. Bu otellerde kahvaltı konaklama fiyatına dahil açık büfe olarak veriliyor.
Piazza Boutique HotelLegacy HotelBatumi World Palace ise orta ve üstü bütçelilere hitap ediyor.
Düşük bütçeli gezginler TJ HostelBatumi Globus Hostel ve Guesthouse in Batumigibi sırtçantalılar için uygun hostelleri tercih edebilirler.
Tüm uygun Batum otelleri için Rezervasyonlarınızı booking.com sitesinde güvenle yapabilirsiniz.

Batum Gece Hayatı

Gürcistan gece hayatı denince akla Batum geliyor. Batum gece hayatı, Batum’a giden bazıları için ne yazık ki sadece kadın, kumar, bar, disko ve oteller gibi eğlence ve konaklama yerleri anlamına geliyor. Bu şehre her giden bu amaçlarla gitmese de böyle bir önyargı oluşmaya başladı. Yanı başımızdaki Gürcistan, sahip olduğu doğal ve kültürel zenginliklerine rağmen, yurtdışı seyahatlerde sadece Batum gece hayatı ve kumar olarak öne çıkması üzücü.
Uzun yıllardır ilgi gören bir destinasyon olmasına rağmen, Batum’da gece hayatı eğlence açısından çok fazla seçenek sunmuyor. Şehirde bar ve kafelerin yoğun olarak bulunduğu bellirli bir sokak yok. Ünlü Piazza Meydanı, yaz döneminde ise Batum Bulvarı çevresi hareketli olsa da mekan açısından çok fazla seçenek yok. Cafe, bar ve clublardan bazıları:
Black BuddhaBaratashvili 17, +995 422 27 69 51. President Palace Hotel’in zemin katında olan bir bar. Canlı müzik yok, 09.00-04.00 arası açık.
Espresso Bar SinatraDumbadze 12, +995 557 56 60 50. Kaliteli kahve ve nostaljik atmosfer. Pizza ve Meksika yemekleri sunuluyor. 08.00–01.00
Quiet Woman PubMazniashvili 27, +995 577 78 65 65, Piazza Meydanı’nda popüler Irish pub. Dışarıda oturma yerleri var. 11.00–02.00.
Art-Boulevard26 Maisi 2, +995) 555 95 66 85. Modern tasarımlı bir cafe, gece club havasına bürünüyor. Uluslararası menü. 10.00–03:00.

Batum’a Ne Zaman Gidilir

Batum subtropikal iklime sahip bir şehir. Yani kışları ılık, yazları ise serindir. Yıl boyunca Karadeniz’den gelen sıcak ve nemli havanın etkisi altındaki Batum’da nemli bir tropik deniz iklimi egemen. Oysa Gürcistan’ın Doğu kesimlerinde hafif nemlilikten kuraklığa kadar değişen farklı özelliklerde iklim kuşakları görülüyor.
En sıcak aylar olan Temmuz ve Ağustos aylarında hava sıcaklıkları 22-24 °C civarında seyreder. Bu dönemde sıcaklık bazen 40 derecelere kadar ulaşabiliyor. Kış aylarında ise sıcaklık 4-6 °C arasında seyreder
Yaz sezonu boyunca Batum kıyıları, kafeler, restoranlar daha kalabalıktır. Mayıs ortası ile birlikte deniz sezonu başlar. Deniz tatili sevenler için bu dönem ve sonrası uygun olabilir. Daha sakin dönemde tatil yapmayı düşünenler Sonbahar başlarını tercih edebilir. İlkbahar trekkink, kamp ve doğa turizmi sevenler için uygun mevsimdir.
Son günlerde medyada “Gürcistan’ın ülkeye girişte ilaç yasağı uyguladığı” yönünde haberler yer almıştır. Gürcistan’a seyahat edecek yolcuların bu konu ile ilgili herhangi bir mağduriyet yaşamamaları için uyarılara dikkat etmek gerekiyor. Gürcistan yetkili otoriteleri yolcuların ülkelerine girişte şahsi tedavilerinde kullanmak üzere beraberinde getirdikleri ilaçlara yönelik prosedürleri belirlemiştir.
Batum gezisi veya Gürcistan’a gideceklerin belirtilen hususlara dikkat etmeleri, ayrıca gereken hallerde Batum Başkonsoluğu ile irtibata geçmeleri gerekmektedir.

- Copyright © GezenBilir - Skyblue - Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan -